7 Mart 2014 Cuma

DUA NEDIR?

Dua nedir?
De’a kökünden türemiş olan dua kelimesi, çağırmak, seslenmek, istemek, yardım etmek anlamlarına gelen bir mastardır. (Mu’cemu’lVasit, Çağrı yay. İst1992, de’a md.) İslâm literatüründe ise, Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içinde, O’ndan lütuf ve yardım dilemesini ifade eder. (Osman Cilacı, DİA, IX, s. 530.)
Dua, Yaratan ile kul arasında bir diyalogdur. Ancak duanın yönü her zaman Yaratıcı’ya dönüktür. Yani, kul Yaratan’ına hâlini arz eder ve O’ndan bir talepte bulunur. Bir başka deyişle dua, gücü kuvveti sınırlı ve sonlu olan insanın, gücü ve kudreti sınırsız olan Yaratıcı’ya boyun eğip O’ndan istemesidir. Bu istek ve niyaz sözlü olduğu gibi, diz çökme, kıyam, elleri kaldırma, gözyaşı akıtma gibi ritüellerle de olabilmektedir.
Muhammed İkbâl ise duayı şöyle tarif etmiştir; “İster ferdî isterse içtimaî olsun, kâinatın dehşet verici sessizliği içinde, insanoğlunun kendisine bir cevap bulmak için hissettiği derin hasret ve iştiyakın ifadesidir. (Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, Çev. Sofi Huri, İstanbul 1999, s. 109)
Dua etme arzusu insanın fıtrî bir eğilimi, vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Yapılan bir araştırmaya göre, bugün gençlerin yüzde doksan beşinin çeşitli sebeplerle duaya başvurdukları ve bunların yarıdan fazlasının da duadan fayda buldukları tespit edilmiştir Dine sırt çevirerek, akılcı ve maddî bir hayat tarzı benimsemiş insanların bile bir kaza anında, hastalık sırasında ya da ölüme yakın zamanlarda dua ettikleri görülmüştür. (Prof. Dr. Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 218220)
İslâm dininde insanın en önemli vazifesi Yaratan’ına kulluk etmektir. Yüce Allah, “Ben insanları ve cinleri Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) buyurarak bu görevi bildirmiştir. (Diğer ayetler için bkz. Bakara, 172; Âli İmran, 51; Hud, 2; Hicr, 99) Hiç şüphe yok ki, kulluk görevi ibadetlerin yapılması ile yerine getirilmektedir. Dua ise Hz. Peygamber’in tabiri ile ibadetin özüdür/iliğidir. (Tirmizi, Dua, 1; İbn Mace, Dua, 1) Nitekim İslâm dininin temel esaslarından biri olan namaz anlamındaki “sâlat” kelimesinin bir anlamı da duadır.
Kur’anı Kerim’de birçok ayette, yüce Allah kendisine dua edilmesini istemiş (A’raf, 55; Mü’minun, 60); insanın Allah yanındaki değerinin yaptığı duaya göre olacağını haber vermiştir. Bu gerçeği, “De ki, duanız olmazsa Rabbim ne diye size değer versin.” (Furkan, 77) ayeti ile dile getirmiştir.
Yüce Allah yapılan duaların karşılık göreceğini, “(Ey Peygamberim!) Kullarım Beni sana sorarlarsa onlara de ki; Ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. O hâlde onlar da Benim çağrıma uysun, Bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olsunlar” (Bakara, 186), “Rabbiniz buyurdu ki; Bana dua edin, duanızı kabul edeyim…” (Mü’minun, 60) ayetleri ile müjdelemiştir.
 Dua sadece Allah’a yöneltilir. Allah’ın dışında başka varlıklara dua edilmesi Kur’an’da şiddetle yasaklanmış, “Allah ile beraber başka bir ilâh çağırma, sonra azap edilenlerden olursun.” (Şuâra, 213) buyrulmuştur. Ra’d suresinin 14. ayetinde ise, Allah’tan başkasına yapılan duanın karşılık bulamayacağı, “Ağzına su gitsin diye ellerini suya uzatan, ama eli boş dönen kişi” benzetmesi ile anlatılmıştır.
Bir mümin başına gelen belâlardan kurtulmak veya arzuladığı bir şeye erişmek için, üzerine düşeni yaptıktan sonra, içten gelerek ve kabul olacağına inanarak, gizlice (A’raf, 55) Allah’ın yardımını talep ederse, kabule şayan bir dua yapmış olur. Sabır abidesi olarak bilinen Hz. Eyyûb (a.s.) cilt hastalığına yakalandığında (Mevdudi, Tefhimu’lKur’an, III, 295), “Bu dert bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiya, 83) diyerek niyazda bulunmuştu. Yüce Allah onun bu duasına, “Biz de onun duasını kabul etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık.” (Enbiya, 83) diyerek icabet ettiğini haber vermiştir.
Allah Rasûlü, Bedir savaşı öncesinde silah ve mühimmat bakımından gerekli hazırlığı yaptıktan sonra secdeye kapanıp, “Ey Allah’ım!.. fiayet şu küçük ordu eriyip giderse, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacaktır...” diyerek, Yüce Mevla’dan yardım istemişti. (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 229) Bu samimi dua karşılık bulunca, Müslümanlar kendilerinden üç kat fazla olan müşrik ordusuna galip gelmişlerdi. Kur’an bu yardımı şöyle anlatmaktadır: “Karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki, Allah olacak bir işi gerçekleştirsin.” (Enfal, 44)
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Dua eden kişi üç şeyden birine erişir; ya bağışlanır, ya kendisine hemen bir karşılık verilir, ya da ahirette karşılığını alır.” (Müsned, III, 18)
Rivayetlere göre samimi olarak yapılan duanın ahiretteki karşılığı, günahların affı, azaptan kurtuluş, ebedî mutlu hayat denilen cennet ve onun nimetleri gibi uhrevî mükâfatlar olacaktır. (Tirmizi, Dâ’vât, 60) Ahiret saadeti ile ilgili bu mükâfatlara ilaveten dünya saadetini sağlayan birtakım kazanımların olacağı da bilinmektedir.
 Günümüzde yapılan dualar çoğunlukla maddî menfaatleri içermektedir. Sınavlarda başarılı olmak, hastalıktan kurtulmak, tehliklerden korunmak, bir menfaat sağlamak veya bir zarardan kurtulmak gibi. Bu tür fizyolojik ve ferdî talepleri içeren duaların, insan üzerindeki etkisi geçmişte müşahede edildiği gibi, bugün de müşahede edilmektedir.
Duanın tesiri
Duanın çok yönlü psikolojik etkileri gerek teorik, gerekse tecrübî gözlemler seviyesinde açıklığa kavuşmuş olan bir husustur. Klinberg (ö. 1959) 630 İsveçli çocuk üzerinde yaptığı araştırmada, tüm dinî tecrübeler içinde duanın en derin duygusal etkileşimi içerdiğini saptamıştır. (Öznur Özdoğan, Dindarlıkla İlgili Bazı Faktörlerin Kendini Gerçekleştirme Düzeyine Etkisi, Ankara 1995, s. 117) Dua genel olarak insanın bütün ruhî faaliyetlerine bir güç ve canlılık sağlamaktadır. Allah ile kurulan iletişim neticesinde ilâhî enerjinin etkisi, ruhun ihtiyaçlarını karşılamaya, korkularını yatıştırmaya ve bu yolla dış dünyayı değiştirmeye koyulmaktadır. Böylece dua normal bir durumda kişinin gücünü artırmakta, şuur düzeyinin yükselmesine ve idrak kapasitesinin keskinleşmesine imkân vermekte, olağan işleri başaracak güç, kuvvet ve yeterlilik kazandırmaktadır. (Hökelekli, a.g.e., s. 229)
Çanakkale savaşları sırasında Koca Seyyid’in 275 kg. ağırlığındaki mermiyi, tek başına kaldırıp bataryaya koyması ve böylece düşman gemisini batırması, duanın maddî boyutta en açık tezahürlerinden biridir.
Kişi dua esnasında Allah ile iletişim hâlinde olduğu için, günlük stres ve sıkıntılardan uzaklaşır. fiuurlu bir şekilde başlayan dua, ruhun derinliklerine nufûz ederek kişiyi rahatsız eden korku, vesvese gibi kötü duyguları bastırır, kişinin yatışmasına ve rahatlamasına vesile olur. Dua ile huzuru yakalayan kişi, şüphesiz daha çalışkan ve başarılı olur.
Dua, moral gücü ve iş yapabilme kapasitesini artırdığı gibi, ahlâk ve karakter üzerinde de etkili olur. Kişiyi cimrilik, korkaklık, tembellik, yalan söylemek, koğuculuk, itaatsizlik, isyan gibi pek çok kötü huydan arındırır ve ahlâkî vazifelerini yapmaya hazır hâle getirir. Her fırsatta dua eden insan alçak gönüllü, olgun, faydalı ve sorumluluk bilinci içinde olur. Yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, fikrî ve zihnî gelişimleri eşit olan insanlardan zaman zaman dua edenlerin karakter ve ahlâkî durumları, hiç dua etmeyenlere oranla daha iyidir. (Alexıs Carrel, Dua, Çev. M. Alper Yücetürk, İst. 1967, s. 35, 36)
Duanın tesiri üzerinde çalışan bir araştırmacı da şu sonuca ulaşmıştır: “Dua, kişide zihnî, manevî ve ahlâkî güçlerin daha iyi kullanılmasına, yücelip güçlenmesine, ümit ve inancın canlanmasına, endişe, sıkıntı ve korkunun yatışmasına ve kişiliğin en üst derecede bütünleşmesine imkân sağlayan bir etki gücüne sahiptir. (Hökelekli, a.g.e., s. 231)
 Hz. Peygamber (s.a.s.)’in duaları incelendiğinde, ahlâkî çöküntüye yol açan, kişiyi stres ve bunalıma sürükleyen kötü huylardan arınma yanında, güzelliği ve iyiliği temenni eden ifadelerle dolu olduğu görülecektir. (Müslim, Zikir, 73)
Duanın psikolojik rahatlamayı sağlaması yanında, birtakım uzvî rahatsızlıkların tedavisinde olumlu sonuçlar verdiği de gözlemlere dayalı olarak ileri sürülebilmektedir. Her türlü hastalığın tedavisinde gerek hasta, gerekse doktor açısından önem taşıyan hususlardan biri, hastanın maneviyatını güçlendirme ve moralini yükseltmektir. Bilhassa tedavinin imkânsız olduğu veya olumsuz sonuç verdiği durumlarda, moralini yükseltmek için hastaya dua etmesi tavsiye edilmektedir. Hatta dua ile hastaları tedavi eden kliniklerin olduğu bile bilinmektedir. Fransa’daki Laurdes Tıp Merkezi bunlardan biridir. (Hökelekli, a.g.e., s. 233)
Duanın vücut üzerinde teskin ve takviye edici tesiri, duanın keyfiyeti ve devamı ile orantılıdır. İman ve aşk ile devamlı yapılan duanın sinir sistemini kuvvetlendirdiği, ruhî ve uzvî kuvvetler arasında denge kurduğu tespit edilmiştir. (Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, İst. 1977, s. 197)
Duanın somut etkilerini gören bazı bilim adamları bu durumu, “beyin gücü” olarak isimlendirmiş ve bilimsel açıklamasını da yapmışlardır. Bir gazete haberinde Sovyet Bilimler Akademisi üyelerinden Prof. Vlail Kaznatcheev, insan beyninin, kendinden çok uzak mesafede yer alan insanlar, düşünceler ve elektronik donanımlar üzerinde etkili olabileceğini söylemiştir. Kaznatcheev’e göre, eğer insan uzun süre görmediği bir dostunu yoğun olarak düşünür, görme arzusu hisseder ve o sırada ondan bir mektup veya telefon gelirse bu şans olarak nitelendirilmemelidir. Bu beynin o konuda yoğunlaşması neticesinde ortaya çıkan telepatik gücün etkisidir. (11 Haziran 1991, Sabah Gazetesi, s. 8)
Allah ile kul arasındaki iletişimi sağlayan dua, uygun şartlarda yapılırsa kabul görmekte ve kişi üzerinde etkili olabilmektedir. Bu etki, kimi zaman felaketler karşısında çaresiz kalan kimseler için teselli, kimi zaman korku ve kaygılardan kurtuluş, kimi zaman da sığınılacak tek kapı olabilmektedir.
İnsan sadece başı sıkıştığında değil, şükrün ifadesi olarak geniş zamanda da dua etmelidir. Dua uzun, kısa, sözlü, sözsüz her şekilde yapılabilir. Dua için bir merasim, kural ve derin bilgi birikimi şart değildir. Herkes kendi dili döndüğünce, gönlünden geçtiği şekilde hem kendisi için, hem de başkası için dua yapabilir.

Dua yalnız muhtaç ve aciz insanların değil, herkesin ihtiyaç duyduğu bir gereksinimdir.

KAYNAK:Orhan Yılmaz-Çubuk Vaizi-DIYANET.GOV.TR

Hiç yorum yok: