Dua nedir?
De’a kökünden türemiş olan dua
kelimesi, çağırmak, seslenmek, istemek, yardım etmek anlamlarına gelen bir
mastardır. (Mu’cemu’lVasit, Çağrı yay. İst1992, de’a md.) İslâm literatüründe
ise, Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim
duyguları içinde, O’ndan lütuf ve yardım dilemesini ifade eder. (Osman Cilacı,
DİA, IX, s. 530.)
Dua, Yaratan ile kul arasında bir
diyalogdur. Ancak duanın yönü her zaman Yaratıcı’ya dönüktür. Yani, kul Yaratan’ına
hâlini arz eder ve O’ndan bir talepte bulunur. Bir başka deyişle dua, gücü
kuvveti sınırlı ve sonlu olan insanın, gücü ve kudreti sınırsız olan Yaratıcı’ya
boyun eğip O’ndan istemesidir. Bu istek ve niyaz sözlü olduğu gibi, diz çökme,
kıyam, elleri kaldırma, gözyaşı akıtma gibi ritüellerle de olabilmektedir.
Muhammed İkbâl ise duayı şöyle tarif
etmiştir; “İster ferdî isterse içtimaî olsun, kâinatın dehşet verici sessizliği
içinde, insanoğlunun kendisine bir cevap bulmak için hissettiği derin hasret ve
iştiyakın ifadesidir. (Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, Çev. Sofi Huri, İstanbul
1999, s. 109)
Dua etme arzusu insanın fıtrî bir eğilimi,
vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Yapılan bir araştırmaya göre, bugün gençlerin
yüzde doksan beşinin çeşitli sebeplerle duaya başvurdukları ve bunların yarıdan
fazlasının da duadan fayda buldukları tespit edilmiştir Dine sırt çevirerek, akılcı
ve maddî bir hayat tarzı benimsemiş insanların bile bir kaza anında, hastalık sırasında
ya da ölüme yakın zamanlarda dua ettikleri görülmüştür. (Prof. Dr. Hayati
Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 218220)
İslâm dininde insanın en önemli
vazifesi Yaratan’ına kulluk etmektir. Yüce Allah, “Ben insanları ve cinleri
Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) buyurarak bu görevi bildirmiştir.
(Diğer ayetler için bkz. Bakara, 172; Âli İmran, 51; Hud, 2; Hicr, 99) Hiç şüphe
yok ki, kulluk görevi ibadetlerin yapılması ile yerine getirilmektedir. Dua ise
Hz. Peygamber’in tabiri ile ibadetin özüdür/iliğidir. (Tirmizi, Dua, 1; İbn Mace,
Dua, 1) Nitekim İslâm dininin temel esaslarından biri olan namaz anlamındaki
“sâlat” kelimesinin bir anlamı da duadır.
Kur’anı Kerim’de birçok ayette, yüce
Allah kendisine dua edilmesini istemiş (A’raf, 55; Mü’minun, 60); insanın Allah
yanındaki değerinin yaptığı duaya göre olacağını haber vermiştir. Bu gerçeği,
“De ki, duanız olmazsa Rabbim ne diye size değer versin.” (Furkan, 77) ayeti
ile dile getirmiştir.
Yüce Allah yapılan duaların karşılık
göreceğini, “(Ey Peygamberim!) Kullarım Beni sana sorarlarsa onlara de ki; Ben
onlara yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. O hâlde onlar da
Benim çağrıma uysun, Bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olsunlar” (Bakara,
186), “Rabbiniz buyurdu ki; Bana dua edin, duanızı kabul edeyim…” (Mü’minun,
60) ayetleri ile müjdelemiştir.
Dua sadece Allah’a yöneltilir. Allah’ın dışında
başka varlıklara dua edilmesi Kur’an’da şiddetle yasaklanmış, “Allah ile
beraber başka bir ilâh çağırma, sonra azap edilenlerden olursun.” (Şuâra, 213)
buyrulmuştur. Ra’d suresinin 14. ayetinde ise, Allah’tan başkasına yapılan duanın
karşılık bulamayacağı, “Ağzına su gitsin diye ellerini suya uzatan, ama eli boş
dönen kişi” benzetmesi ile anlatılmıştır.
Bir mümin başına gelen belâlardan
kurtulmak veya arzuladığı bir şeye erişmek için, üzerine düşeni yaptıktan
sonra, içten gelerek ve kabul olacağına inanarak, gizlice (A’raf, 55) Allah’ın
yardımını talep ederse, kabule şayan bir dua yapmış olur. Sabır abidesi olarak
bilinen Hz. Eyyûb (a.s.) cilt hastalığına yakalandığında (Mevdudi,
Tefhimu’lKur’an, III, 295), “Bu dert bana dokundu, Sen merhametlilerin en
merhametlisisin.” (Enbiya, 83) diyerek niyazda bulunmuştu. Yüce Allah onun bu
duasına, “Biz de onun duasını kabul etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık.”
(Enbiya, 83) diyerek icabet ettiğini haber vermiştir.
Allah Rasûlü, Bedir savaşı öncesinde
silah ve mühimmat bakımından gerekli hazırlığı yaptıktan sonra secdeye kapanıp,
“Ey Allah’ım!.. fiayet şu küçük ordu eriyip giderse, yeryüzünde sana ibadet
edecek kimse kalmayacaktır...” diyerek, Yüce Mevla’dan yardım istemişti. (M.
Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 229) Bu samimi dua karşılık bulunca,
Müslümanlar kendilerinden üç kat fazla olan müşrik ordusuna galip gelmişlerdi.
Kur’an bu yardımı şöyle anlatmaktadır: “Karşılaştığınız zaman onları sizin
gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki, Allah
olacak bir işi gerçekleştirsin.” (Enfal, 44)
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Dua eden kişi
üç şeyden birine erişir; ya bağışlanır, ya kendisine hemen bir karşılık
verilir, ya da ahirette karşılığını alır.” (Müsned, III, 18)
Rivayetlere göre samimi olarak yapılan
duanın ahiretteki karşılığı, günahların affı, azaptan kurtuluş, ebedî mutlu
hayat denilen cennet ve onun nimetleri gibi uhrevî mükâfatlar olacaktır.
(Tirmizi, Dâ’vât, 60) Ahiret saadeti ile ilgili bu mükâfatlara ilaveten dünya
saadetini sağlayan birtakım kazanımların olacağı da bilinmektedir.
Günümüzde yapılan dualar çoğunlukla maddî
menfaatleri içermektedir. Sınavlarda başarılı olmak, hastalıktan kurtulmak,
tehliklerden korunmak, bir menfaat sağlamak veya bir zarardan kurtulmak gibi.
Bu tür fizyolojik ve ferdî talepleri içeren duaların, insan üzerindeki etkisi
geçmişte müşahede edildiği gibi, bugün de müşahede edilmektedir.
Duanın tesiri
Duanın çok yönlü psikolojik etkileri
gerek teorik, gerekse tecrübî gözlemler seviyesinde açıklığa kavuşmuş olan bir
husustur. Klinberg (ö. 1959) 630 İsveçli çocuk üzerinde yaptığı araştırmada,
tüm dinî tecrübeler içinde duanın en derin duygusal etkileşimi içerdiğini
saptamıştır. (Öznur Özdoğan, Dindarlıkla İlgili Bazı Faktörlerin Kendini
Gerçekleştirme Düzeyine Etkisi, Ankara 1995, s. 117) Dua genel olarak insanın
bütün ruhî faaliyetlerine bir güç ve canlılık sağlamaktadır. Allah ile kurulan
iletişim neticesinde ilâhî enerjinin etkisi, ruhun ihtiyaçlarını karşılamaya,
korkularını yatıştırmaya ve bu yolla dış dünyayı değiştirmeye koyulmaktadır.
Böylece dua normal bir durumda kişinin gücünü artırmakta, şuur düzeyinin
yükselmesine ve idrak kapasitesinin keskinleşmesine imkân vermekte, olağan işleri
başaracak güç, kuvvet ve yeterlilik kazandırmaktadır. (Hökelekli, a.g.e., s.
229)
Çanakkale savaşları sırasında Koca
Seyyid’in 275 kg. ağırlığındaki mermiyi, tek başına kaldırıp bataryaya koyması
ve böylece düşman gemisini batırması, duanın maddî boyutta en açık
tezahürlerinden biridir.
Kişi dua esnasında Allah ile iletişim
hâlinde olduğu için, günlük stres ve sıkıntılardan uzaklaşır. fiuurlu bir şekilde
başlayan dua, ruhun derinliklerine nufûz ederek kişiyi rahatsız eden korku,
vesvese gibi kötü duyguları bastırır, kişinin yatışmasına ve rahatlamasına
vesile olur. Dua ile huzuru yakalayan kişi, şüphesiz daha çalışkan ve başarılı
olur.
Dua, moral gücü ve iş yapabilme
kapasitesini artırdığı gibi, ahlâk ve karakter üzerinde de etkili olur. Kişiyi
cimrilik, korkaklık, tembellik, yalan söylemek, koğuculuk, itaatsizlik, isyan
gibi pek çok kötü huydan arındırır ve ahlâkî vazifelerini yapmaya hazır hâle
getirir. Her fırsatta dua eden insan alçak gönüllü, olgun, faydalı ve sorumluluk
bilinci içinde olur. Yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, fikrî ve zihnî
gelişimleri eşit olan insanlardan zaman zaman dua edenlerin karakter ve ahlâkî
durumları, hiç dua etmeyenlere oranla daha iyidir. (Alexıs Carrel, Dua, Çev. M.
Alper Yücetürk, İst. 1967, s. 35, 36)
Duanın tesiri üzerinde çalışan bir araştırmacı
da şu sonuca ulaşmıştır: “Dua, kişide zihnî, manevî ve ahlâkî güçlerin daha iyi
kullanılmasına, yücelip güçlenmesine, ümit ve inancın canlanmasına, endişe, sıkıntı
ve korkunun yatışmasına ve kişiliğin en üst derecede bütünleşmesine imkân sağlayan
bir etki gücüne sahiptir. (Hökelekli, a.g.e., s. 231)
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in duaları incelendiğinde,
ahlâkî çöküntüye yol açan, kişiyi stres ve bunalıma sürükleyen kötü huylardan
arınma yanında, güzelliği ve iyiliği temenni eden ifadelerle dolu olduğu
görülecektir. (Müslim, Zikir, 73)
Duanın psikolojik rahatlamayı sağlaması
yanında, birtakım uzvî rahatsızlıkların tedavisinde olumlu sonuçlar verdiği de
gözlemlere dayalı olarak ileri sürülebilmektedir. Her türlü hastalığın
tedavisinde gerek hasta, gerekse doktor açısından önem taşıyan hususlardan
biri, hastanın maneviyatını güçlendirme ve moralini yükseltmektir. Bilhassa
tedavinin imkânsız olduğu veya olumsuz sonuç verdiği durumlarda, moralini
yükseltmek için hastaya dua etmesi tavsiye edilmektedir. Hatta dua ile hastaları
tedavi eden kliniklerin olduğu bile bilinmektedir. Fransa’daki Laurdes Tıp
Merkezi bunlardan biridir. (Hökelekli, a.g.e., s. 233)
Duanın vücut üzerinde teskin ve takviye
edici tesiri, duanın keyfiyeti ve devamı ile orantılıdır. İman ve aşk ile
devamlı yapılan duanın sinir sistemini kuvvetlendirdiği, ruhî ve uzvî kuvvetler
arasında denge kurduğu tespit edilmiştir. (Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, İst.
1977, s. 197)
Duanın somut etkilerini gören bazı
bilim adamları bu durumu, “beyin gücü” olarak isimlendirmiş ve bilimsel açıklamasını
da yapmışlardır. Bir gazete haberinde Sovyet Bilimler Akademisi üyelerinden
Prof. Vlail Kaznatcheev, insan beyninin, kendinden çok uzak mesafede yer alan
insanlar, düşünceler ve elektronik donanımlar üzerinde etkili olabileceğini
söylemiştir. Kaznatcheev’e göre, eğer insan uzun süre görmediği bir dostunu yoğun
olarak düşünür, görme arzusu hisseder ve o sırada ondan bir mektup veya telefon
gelirse bu şans olarak nitelendirilmemelidir. Bu beynin o konuda yoğunlaşması
neticesinde ortaya çıkan telepatik gücün etkisidir. (11 Haziran 1991, Sabah
Gazetesi, s. 8)
Allah ile kul arasındaki iletişimi sağlayan
dua, uygun şartlarda yapılırsa kabul görmekte ve kişi üzerinde etkili
olabilmektedir. Bu etki, kimi zaman felaketler karşısında çaresiz kalan
kimseler için teselli, kimi zaman korku ve kaygılardan kurtuluş, kimi zaman da
sığınılacak tek kapı olabilmektedir.
İnsan sadece başı sıkıştığında değil, şükrün
ifadesi olarak geniş zamanda da dua etmelidir. Dua uzun, kısa, sözlü, sözsüz
her şekilde yapılabilir. Dua için bir merasim, kural ve derin bilgi birikimi şart
değildir. Herkes kendi dili döndüğünce, gönlünden geçtiği şekilde hem kendisi
için, hem de başkası için dua yapabilir.
Dua yalnız muhtaç ve aciz insanların değil,
herkesin ihtiyaç duyduğu bir gereksinimdir.
KAYNAK:Orhan Yılmaz-Çubuk Vaizi-DIYANET.GOV.TR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder